Bu yazı Dangal filminin kısa bir eleştirisi ve değerlendirmesini içerir. Spoiler barındırır.
Hint sineması dünya geneline yaygınlaştığı son yıllarda giderek “Batılı bilginin eleştirisi” akımının popüler kültürdeki silahı haline geldi. Aamir Khan’ın başrolünü oynadığı Dangal, bu akımın son temsilcilerinden biri…
Film, Hindistan’da yaşayan bir baba ve iki kızının sosyal baskı ve patriarkaya karşı “kadınlar isterse her işi başarabilir” düşüncesini savunduğu bir mücadeleyi yansıttığı iddiasında. Ancak ortaya koyduğu baba ve kız imgeleri bu patriarkanın üretimi ve yeniden üretimini meşrulaştırdığı gibi bunu “Batılı bilgi”yi değersizleştirmek ve “Doğu’nun hikmeti”ni yüceltmek amacıyla yapıyor.
Filmin ilk kısımları eski güreşçi babamız Mahavir Phogat’ın bitmek bilmeyen erkek evlat isteğini anlatmakla geçiyor. Kendinden sonraki nesillerin de kendisi gibi başarılı güreşçiler olmasını isteyen baba, güreşçi oğullarıyla gurur duymak arzusunda. Bu uğurda, 4 defa çocuk sahibi olmayı deneyen Mahavir 4 defa da kız evlat sahibi olunca, stratejisini değiştiriyor ve en büyük iki kızını güreşçi yapmaya karar veriyor.
Senaristler ve yönetmen, bu noktada baba Mahavir’in bu histerisini bir patriarka eleştirisine tercüme etmeye çalışıyor ve araya küçük bir düğün sekansı sıkıştırıyor. Bu kısımda Babalarının yoğun güreş antrenmanı programından sıkılan iki kardeş evden gizlice kaçarak yakın bir arkadaşlarının düğününe gider, gelin olan kıza babalarının onları güreşçi yapmaya çalışmasından yakınırlar. Gelin kız ise onlara “Keşke benim babam beni 14 yaşımda gelin yapacağına sizin gibi güreşçi yapsa idi” der. Bu cevabı alan kız kardeşler bir uyanış ve aydınlanma yaşarlar ve antrenmanlara daha yoğun biçimde katılırlar. Güreş, artık onlar için “özgür kadınlar” olabilmelerinin koşuludur ve babalarının bu “özverisi” onların tek çıkış yoludur. Bu noktaya kadar itaatsizlikleriyle ön plana çıkan kız kardeşler, bu andan itibaren babalarına tam bir sadakatle bağlanırlar ve film boyunca bu sadakate ihanet etmemeye özen gösterirler.
Burada baba Mahavir’in “kızlarını patriarkadan kurtarmak için gösterdiği özveri” olarak resmedilen duygunun aslında onun kişisel hırsı ve kendi başarısızlığını evlatları üzerinden telafi etme çabası olduğu gerçeğini senaristler ve yönetmen ustalıkla gözümüzün önünden çekerler. Alternatif bir senaryoda Mahavir’in dördüncü çocuğu erkek olsaydı, muhtemelen en büyük kızları çoktan evlenmiş olacaktı. Hatta mevcut durumda bile Büyük kızlar Geeta ve Babita’dan sonra dünyaya gelen iki küçük kız kardeşin nasıl bir hayat yaşadığı bilinmemekte, filmde de bu detaylara yer verilmemektedir. Mahavir bir patriarka karşıtı değil, patriarkanın bir anlı şanlı bir üyesidir. Kızların tek şansları ise kendilerinden sonra doğan kardeşlerin de kız olması ve babalarının aklına onları güreşçi yapmanın gelivermesidir. Onların kaderi babalarının vizyonuyla sınırlıdır.

Yerel müsabakalarda ciddi başarılar elde eden Geeta, güreşte daha ileri eğitim almak için Ulusal Spor Akademisi’ne katılmak ister. Babasını bu konuda zor da olsa ikna eder. Bu noktadan itibaren, profesyonel olanın, modern olanın, bir anlamda Batılı ya da Batıcıl olanın; geleneksel olan, sezgisel olan ve Doğucul olan karşısında nasıl bir kibirle resmedildiğine tanık oluruz. Bir defa akademideki hoca teknik bilgiye donandığı (ve sezgileri zayıf olduğu) için son derece kibirli, kendini beğenmiş biridir. Geeta’nın babasını aşağılar ve akademiden kovar. Ancak kendi teknikleri Geeta’yı başarısızlığa sürükler, çünkü onun “bilgi”si, Mahavir’in “sezgi”sinden yoksundur. Eksikdir, fazla tekniktir ve yenilmeye mahkumdur. Bu noktada Geeta bir tercih yapar ve hocasından alacağı eğitimin kendi kariyeri için daha faydalı olacağına babasını ikna eder. Baba Mahavir, yarı huzursuz biçimde evine döner.
Geeta’nın kendi başına yaptığı bu ilk tercihin ardından ne kadar verimsiz, başarısız ve dikkati dağılmış olduğunu izlemeye başlarız. Geeta etrafındaki erkeklere göz süzmeye başlamış, babasının erkek gibi kısa kestiği saçlarını uzatmış, zaman zaman diyetine uymamaya başlamış ve kent hayatına bağlanmaya başlamıştır. Filmde yer verilmese de bu dönemde aşkı ve cinselliği deneyimlediği anlaşılmaktadır. Geeta’nın kendi cinsiyetinin ve benliğinin farkına vararak yaşadığı bu ilk özgür dönemi tam bir yozlaşma, değer yoksunluğu ve basitlik olarak gösterilmiştir filmde. Çünkü o gelenekselden gelen babası yerine modern olan hocasını seçmiştir hem de babasının uyarılarına rağmen! Babasının sözünden çıkmış ve kendi karar verme cüretine bulunmuştur.

Bir süre sonra tatil için evine döndüğünde babası Geeta’nın uzayan saçlarını zor da olsa kabullenir. Ancak hocasından öğrendiği yeni teknikleri asla benimsemez ve onaylamaz. Kızını kendisiyle güreşmeye ve öğrendiklerini göstermeye davet eder. Kızı yeni teknikleriyle onu yendiğinde ise kızıyla gurur duymak yerine kızının dengi biri gibi ona küser ve tek kelime etmez, öyle ki Geeta akademiye geri dönerken onu yolcu bile etmez! Geeta’nın kendi öğrettikleri ve akademide öğrendiklerinin sonunda babasını bile yenebilecek bir güreşçi haline gelmesi Mahavir’in hoşuna gitmemiştir. Bu bir hadsizliktir, ancak Geeta, Mahavir’in davet ettiği güreşi kazansa da kaybetse de yine hadsiz, itaatsiz ve küstah olacaktı. Çünkü babasının sözünden çıkmış, patriarkayı tehdit etmiş, bir de üstüne kişisel tercihlerden bulunmak gafletini göstermişti.
Geeta akademiye geri döndükten sonra bu kez de hocasının yörüngesine tamamen girmiş ve ona teslim olmuş haldedir. Öyle ki, onun verdiği bütün teknikleri sorgusuz sualsiz kabul eder. Babasının eski tekniklerini ise tamamen reddeder. Burada senaristler de, geleneksel olan ile moderni sentezleyecek bağımsız bir karakter yaratma imkanını reddetmişlerdir. Geeta film boyunca oradan oraya sürüklenen, altın madalya aldığı maça kadar hiçbir özgün güreş tekniği geliştiremeyip sadece kendisine verilen komutları uygulayan bir tip olabilmiştir. Geeta asla özgür bir kadın değildir, özgürleşme çabası içinde olduğu anda yozlaşmış, bayağılaşmış ve başarısız olarak tarif edilmiştir.

Filmin finaline doğru temposunu yükselten Commonwealth Şampiyonası sahnelerinde Geeta’nın devamlı babasından gizlice taktikler aldığını, modern hocasından ise sadece azar işittiğini izleriz. Geeta artık babasının taktiklerinin işe yaradığının bilincindedir, onunla barışır ve yola birlikte devam etme kararı alırlar. Ancak bütün maçlarda önemli teknik detaylar ve sezgisel öğretiler veren Mahavir’in, Geeta’nın daha önce iki kez yenildiği rakibine karşı çıkacağı final maçı öncesinde son derece yavan ve hamasi bir konuşma yapmış olması dikkat çekicidir. Mesaj kaygısıyla çekilen bu sahneler, Mahavir’in kişisel hırsları nedeniyle güreş minderine sürüklenen kızların bütün Hint toplumuna örnek olduğunu gözümüze sokmak amacını taşısa da gerçeklikten uzaktır.

Tam bu aşamada, Hindistan’ın gurur kaynağı güreşçi Geeta babasının taktikleriyle final maçına ve altın madalyaya yürürken; kibirli, yarı öfkeli ve vizyonsuz modern hocamız bir anda chaotic evil’e dönüşür. Mahavir’in Geeta’ya verdiği taktiklerden rahatsız olur, hem de bu taktikler ona ve ülkesine maçları kazandırırken! Kurduğu kurnazca planla Mahavir’in final maçında tribüne gelmesini önleyecek ve böylece kendi taktiğiyle Geeta’nın altın madalyayı kazanmasını sağlayacaktır. Mahavir’ salondan uzakta bir odaya kilitlendiğinde zorlu final maçı çoktan başlamıştır bile.
Geeta, bu maç sırasında babası olmadan nasıl başarabileceğini düşünür, bu sahneler bize bir takım flash-back’ler yoluyla aktarılır. Ancak çözüm yine babasının verdiği bir 5 puanlık taktikten geçmektedir. Geeta yine kendini gösteremez, babasının uslu kızı, küçük bir kopyası olarak altın madalyanın sahibi olur.
Bu noktada bir şekilde kilitlendiği yerden kurtulan Mahavir, altın madalyayı boynuna takan kızıyla karşılaşır ve filmin başından beri yarı mizahi bir tip olarak resmedilen erkek kuzenin ağzından şu cümle dökülür: “O anda amcam, on yıldır söylemesini beklediğimiz sözleri söyledi: Seninle gurur duyuyorum!”
Yani Mahavir, sırf o istedi diye güreşe başlayan, sonrasında yine onun manipülasyonlarıyla güreşi sevmek zorunda kalan kızına on yıllık spor hayatı ve irili ufaklı başarıları boyunca bir defa bile onunla gurur duyduğunu söylememiştir! Senaristler bize şunu vazetmektedir: Babamızın bizimle gurur duyması için, onun gerçekleştiremediği hayallerini gerçekleştirmemiz gerekir, kendi hayallerimizi değil!
Dangal, kimin hikayesini anlattığı pek net olmayan bir film. Baba Mahavir’in mi? Esprili erkek kuzenin mi? Geeta ve Babita kardeşlerin mi? Yoksa onlardan küçük diğer iki kız kardeşin mi? Dangal bence bunlardan hiçbirinin hikayesini değil, Batılı bilgiye karşı Doğulu hikmeti savunmayı amaç edinmiş ve bu amaç için kadın-erke eşitliğini, feminizmi kendine kalkan etmiş dev bir patriarka savunusudur. Bize de plastik kepçe kulakları ve göbeğiyle filme can veren Aamir Khan’a selam etmek ve “böyle olur Hindunun feminizmi” demek düşüyor.


